Şiddet Aşkın neresinde

  1. Anasayfa
  2. Şiddet Aşkın neresinde
Şiddet Aşkın neresinde

Şiddet Aşkın neresinde

Bir haber; kocası dövmüş kadını. Uzun uzun, hınçla, doyana, tatmin olana kadar. Fotoğrafını çekmiş, arkadaşlarına göstermek, onlara evde işlerin nasıl yürüdüğünü göstermek ve “kontrol bende!” demenin hazzını yaşamak için. Fotoğraf sansürsüz. Dokunmaya değil, bakmaya kıyamayacağınız güzellikte ve özellikte bir kadının üzerine adamın parmaklarını, kemiklerini seçebiliyorsunuz. Berrak vücudunun nasıl mora boyandığını… Bir fotoğrafta oturuşu ile diğer fotoğrafta oturuşunun farkını… Hepsi gözler önünde. Bak diye, gör diye.

Kadın öldü. Bedeninden önce ruhu öldü kanımca. Göz ucuyla bile baksanız farkındasınız bunun. Bilirsiniz bazı insanlar bedenlerinden önce ölürler, bazı insanlar bedenlerinden önce öldürülürler.

Ruhum sarsıldı.

Hayat bu kadar çirkin miydi? Biz büyürken gerçekten kirlendi mi Dünya? Hani sevgiydi? Hani aşktı?

Bir hissim vardı bugüne dair. Randevu almış olan danışanıma yönelik bir tedirgin bekleyiş. Sezgilerimin farkında ama onları çok da kale almayan bir yapım var. Yine de randevu verdiğim günden beri beni rahatsız eden bir his. Dün de uyutmadı beni, sabah da belki de ilk defa alarmımı 4 defa ertelememe neden oldu.

Bazen bilirsiniz. Bazen hissedersiniz.

Algı bu. İlk gördüğün şey kadının çenesinin yanına doğru duran, silinmeye yüz tutmuş ama varlığı ve büyüklüğü ile orada duran morluk. Ruhum sarsılmış, tedirginliğim had safhada, titrek sıktım elleri ve buyur ettim. “Şu anda bir bezelye tanesi olsam ve koşarak kabuğuma geri dönsem, örtse de beni az biraz saklansam” diye dua ederek oturdum karşılarına. Ne ben bezelye tanesi oldum, ne de birisi gelip “affedersiniz, yanlış kâbus. Kalkabilirsiniz” demedi.

Her şey gerçek.

Ben, sarsılmış ruhum, kadın ve kadının elinde ıslanmış peçete adamın bağırarak halletmeye alışık olduğu her şeyin altında ezilmiş vaziyetteyiz. Bakmayın öyle… nasıl hasta yakını olmak en az hasta kadar zorsa, şiddete bir pencere olmak, tanık olmak da o kadar zor. Bir süper kahraman olmadığımı uzun zaman önce anlamış biriyim ben. İnsanım, kırılabiliyor hatta incinebiliyorum.

17 yıl. Benim tüm okul yıllarım, onların tüm şiddet anıları…

Dinliyorum dinlemesine ama bedenim kaskatı. Yüksek sesten korkuyorum ben. Bunu söylemekten hiçbir zaman utanmadım. Ses sürekli yükseliyor, ben sürekli durduruyorum. Ses kontrolünü kaybediyor, ben kontrolümü kaybediyorum. Giderek güçsüzleşiyorum, şiddete tanık iken şiddete maruz kalıyorum. Bir uyku dalgası üzerimde, müthiş bir kaçma isteğinin yanında mis gibi kadını sarma sarmalama hissi.

Yapmışlığım var. Seansta değil, korkmayın hemen. Bir alışveriş merkezinde, yaklaşık iki saat kadar kendi özel hatalarımla yüzleştirildiğim; şöyle kötüsün, böyle hatalısın, şundan dolayı yapamazsın tadında doğruluğu sorgulanmaya açık bir konuşmanın arkası. Kendimi tuvalete saklamış, oturuyorum. Bir kadın nasıl dolu dolu anlatıyor, gür sesli, inanç akıyor sesinden. Diğeri yalnızca “hm hm”’lıyor.

“Babam sattı beni, 16’ıma bastığım an yüzünü görmediğim bir adama veriverdi… Okula gitmek istiyorum diye köyü kaldırdım ayağa, onu değil beni tuttular ama yılmadım. Adam başladı dövmeye, daha ilk gece. Ya sabır dedim, o dövdü ben öğrendim. Kaçtım evden. Okuyorum ha bir yandan! Ağabeylerim buldu beni, döve döve gerisin geri koydular o eve. Yılmadım. Çocuk da yapmadım. Kendimi korudum önce. Tekrar kaçtım. Ya 4, ya 5 ben bile bilmiyorum. Oldu ama… Şimdi lise bitiyor işte, sertifikamı da aldım mıydı değme keyfime. Bu Dünya’da bir tek ben varım kardeş! En güzeli de en değerlisi de benim! Şiddet kadermiş, hah! Onu benim kıçıma anlatsınlar…”
Toparlandım çıktım kabinden. Önce elimi yıkadım sonra döndüm kadına, “gel bir gel” dedim ve sarıldım. Kaç dakika bilmiyorum. Ona ben, bana o iyi geldi. Sırtım daha dik, kalbim daha temiz çıktım o tuvaletten. Adını bile bilmiyorum ama bende bıraktığı o hissi biliyorum. O his bana emanet.

Fırladı kalktı koltuğundan, bana fotoğraf gösterecekmiş. Durmuyor, durduramıyorum. Mahkemenin önünde 32 diş fotoğrafını çekmiş, gülümsüyor. Meydan okumak yetmemiş, belgelemiş. Suratında bir zafer, dişleri her şeyi anlatıyor. Engelleyemedim, o fotoğrafa da baktım. “Dur, dur bak İdil Hanım…”; ağızda hanım ama elleri ile kolumu dürtüyor. Bir an sonrasını hayal ediyorum. O parmaklarından tutup onu odadan çıkardığımı hayal ediyorum ama bedenimin kendi kararları var. Harekete geçemiyorum.

Telefonu çalıyor ve sanki biz onun emrindeymişiz gibi “ben telefonla konuşup geliyorum, siz devam edin” diyor, elleri adeta emrediyor. Kalıyoruz karşılıklı kadınla. Ben ne diyeceğimi bilmiyorum, o ne anlatacağından emin değil. Tek bir sorum var, “neden?”

“Sevgi vardı, seviyordum” diyor.

Bir dakika! Burası hiç yaşanmamış saysak olmaz mıydı? Ben hiç sormamış olsaydım, o da bana bunu söylememiş olsaydı olmaz mıydı? Artık uyansam mı ben? LÜTFEN!

Sessizce birbirimize bakıyoruz ama ben içimden deli gibi konuşuyorum. Sevgi… Murathan Mungan “bütün güllerden derin, bir sesi var gözlerinin” diye betimler sevgiyi benim için. Nadir Göktürk “terliklerimle gelsem sana” diye anlatır. Ahmed Arif “üşüyorum, kapama gözlerini” der. Daha da buraya, bu akla, bu kalbe sığdıramayacağım nice betimlemeler.

Aşk dolu ruhum, sevgi dolu kalbim inciniyor bu acıya “sevgi” adı verildikçe. Aşka olan inancım üzülüyor bu karanlığa “aşk” denildikçe… O kutsal duygu böyle ellerde gezdikçe daha çok sevmek, daha çok aşık olmak istiyorum ben. Diyemiyorum, bunların hiçbirini diyemediğim için göz pınarımda bir ufak su damlası ile bakıyorum. Acıma değil hayır, tanık olma.

Annem geldi aklıma; “birbirinizi güzel sevin”. Babaannem arardı; “olsun İdil, sen sev o davranışını düzeltir”. “Yeter ki sen mutlu ol diye yapmayacağım bir şey yok bil bunu” dedi babam hep anneme. Dedem hep harçlığımı fazla verir “sadece kendine alma, say herkese al, beraber yiyin” diye tembihlerdi benim. Her şeyi bir yana bırak “küçük kısa aşk şiiri” benim adım. Şans mı dersiniz, tuhaf mı bulursunuz bilmiyorum.

Gerçek aşk var. Orada bir yerde.

Gerçek sevgi var. Etrafımda, her yerde.

Yeter ki sevin ama ne olur güzel sevin…

Aşk’la

Klinik Psikolog & Psikodramatist
İdil Cemre ÖZTEP

Avatar

İdil Cemre Öztep

Üyelik Tarihi:  10 Şubat 2018

Yöntem:
Bireysel ve Çift Psikoterapi
Bireysel ve Grup Psikodrama
Cinsel Terapi
Çocuklarla Yaratıcı Drama

Konular:
Aile İçi İletişim / Çocuk ve Ebeveyn İlişkileri
Ebeveyn Becerileri
Varoluşsal ve Yaşama Yönelik Anksiyete
Şiddet ve Travma
Öfke kontrolü
Depresyon
Genelleşmiş Kaygı Bozukluğu
Bireyselleşme / Kendini Tanıma
Kendilik
Seçim ve Kararlar