“Anne, anne Bak!” Yerine Sosyal Medya!

  1. Anasayfa
  2. “Anne, anne Bak!” Yerine Sosyal Medya!
Sosyal Medya

“Anne, anne Bak!” Yerine Sosyal Medya!

 

“Günümüzde bireyler artık güvenilir bilgi, kişisel yaratıcılık ve değer kaynaklarının bir yana itildiği bir ağ toplumunda yaşamlarını sürdürmektedirler. “
Taatila, 2006


Bütün yıl boyunca belki masa başında, belki ayakta; sevdiğiniz veya sevmediğiniz bir işte; klimalı ya da klimasız bir yerde çalışıp da yaz gelince tatile çıkmak gibisi var mı? Heyecanla bavulu toplayarak daha evvel özene bezene seçtiğiniz bir yere yerleşip, havluyu şezlonga yaymanın keyfine ne demeli peki? Şezlonga kuruluyorsunuz, deniz veya havuz ayaklarınızın altında, hiçbir şey yapma yükümlülüğünüz yok. Belki kitabınızın, belki gazetenizin ilk sayfanızı çevirdiğiniz anda uzaklardan bir çığlık… “anneeeeeeeğğğğğğğ, annnnneeeeeeee, annneeeeeee bak! Anne, anne, anne bak!”.

Çocuk yapmakta olduğu eylemi annesine göstermek çabası ile avazı çıktığı kadar bağırır. Çocuğun tüm derdi o sırada yaptığı her ne ise takdir görmektir. İster terliğini havuzda yüzdürüyor olsun, ister denizde amuda kalksın hiç önemli değil. Çocuk bir şey yapar ve bunun görünür olması için elinden gelen bütün çabayı sarf eder. Tanıdık mı?

Çocukların “anne bak!” çığlığı, sosyal medya aracılığı ile paylaşılan yazılarda, fotoğraflarda olanla aynı değil mi? Bireyler bir şey yapıyor ve bunu görünür kılmak istiyorlar. Yoksa Tibet’e gitmenin ne manası var?

Bireylerin hayallerinde kurdukları kültürel ve sosyal çevrelerini kendilerinin yaratabilmeleri sanal ortamın çekiciliğini artırmaktadır. Sanal evren, gerçek yaşamda gerçekleştirilebilmesi için hem maddi hem de manevi çaba harcanması gereken pek çok aktivitenin yaşanabildiği bir ortamdır. Sosyal medya kişilerin kendilerini anlatmaları için çok büyük olanaklar sunmaktadır. Örneğin Facebook, popülerliği ve sunduğu görece serbestliği sayesinde narsistik kişilik özelliklerinin sergilenmesinde son derece elverişli bir platform olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bireyler ve çocuklar, televizyon ve kitle iletişim araçlarının karşısındaki pasif konumlarını internet ile aktif bir konuma çevirme imkânına sahip olmuşlardır. Televizyon ve radyo kitle iletişim araçları ile tek yönlü bir iletişim içerisindedirler çünkü kitle iletişim aracından gelen iletişime karşılık olarak cevap verememektedirler. İnternet çift yönlü iletişimi olanaklı kılarak iletişime aynı anda cevap verebilmeyi yani çevrimiçi iletişime geçebilmeyi sağlamaktadır. İnternet sosyal medya kullanıcılarına, istediklerini dile getirebilme, tartışabilme, bilgi edinebilme olanağı vererek iletişimi çift yönlü olarak kullandırmaktadır.

İnternetin günümüzde hızla gündelik yaşama egemen olması internetin kullanımını vazgeçilemez hale getirmiştir. Sosyal medya, sosyal ağdaki pek çok kişiyle iletişim kurmayı ve bu kişilerle sanal ortamda sosyalleşmeyi sağlaması çok sayıda kişiyi bilgisayar ekranına bağlamaktadır.

Sosyal medya kullanıcıları zamanın hızla ve eğlenceli olarak akıp gittiği, insanlar arasındaki sosyal mesafenin azaldığı ve sosyal temasın arttığı bir yer olarak görmektedirler. Bu durum iletişimin yüzyüze beden dili ve temas aracılığıyla ve de birebir canlı olarak görme yetisiyle gerçekleştirilmesi gereksinimini azaltmaktadır. Temassal iletişimin azalması ise iletişimde gerçeklik olgusunun yön değiştirmesi sorununa yol açmaktadır.

Yapılan bazı psikolojik içerikli araştırmalar çerçevesinde sosyal medya kullanıcılarının ev içinde aile bireyleri ile iletişimlerinde gerilemeye, sosyal çevrelerinin daralmasına, depresyon ve yalnızlık duygularının derinleşmesine neden olduğu tespit edilmiştir. Günümüz toplumları her gün biraz daha bireyselleşmekte, değişmekte ve sanal dünyaya bağlı olmaktadır. Buradan yola çıkarak, bir ruh sağlığı göstergesi olarak, düşük özgüven ve yüksek iletişim korkusuna sahip bireylerin iletişim ve sosyalleşme ihtiyaçlarını daha çok bilgi / iletişim teknolojileri ve internet üzerinden karşılaması olası görünmektedir.

Young ve Rodgers’in yaptığı çalışma dikkat çekicidir. Araştırmacılar, katılımcıların %83’ünün orta düzeyde depresyon yaşadığını ve internet bağımlılığı kriterlerini karşıladığını bulmuşlardır. Depresyonla ilişkili olarak; düşük özgüven, zayıf motivasyon, reddedilme korkusu ve onaylanma ihtiyacı internet kullanımının artışına katkıda bulunmaktadır.

Özellikle çocuklar için son derece tehlikeli olan sosyal medya kullanım alışkanlığının bir tehdit ya da fırsata dönüşmesi onların davranışlarının biçimlenmesinde söz sahibi olan yetişkinlerin farkındalık ve eylemleri ile netleşebilir.

Sosyal medya kullanımının bilişsel etkileri konusunda farklı araştırma sonuçları bulunmaktadır ancak bu araştırmaların ortak paydası dikkate alındığında, sosyal medyanın (internetin) bilişsel gelişime katkıda bulunup bulunmadığının kullanım biçimine bağlı olduğu görülecektir. İnternette oyun oynama, iletişim kurma ve çevrimiçi ortamlarda gezinme gibi etkinlikler çocuğun bilişsel gelişimine katkıda bulunabilmekte, doğru etkinliklerle zaman geçirildiğinde problem çözme gibi üst düzey görevlerin bile kolaylıkla yerine getirilebilmesi söz konusu olabilmektedir.

Henüz gelişim aşamasındaki çocuk ve ergenlerin yaşamlarında önemli bir süre işgal etmesi nedeniyle sosyal medya kullanımının ruh sağlığını, aile ilişkilerini ya da akranlara uyum sağlamayı olumsuz yönde etkileyebileceği ile ilgili araştırmalar da mevcuttur. Ayrıca sürekli olarak öz çekimin (selfie) narsistik bir davranış olduğu ve “anne bak!” gibi dikkat çekmek amaçlı bir çığlık olduğuna yönelik araştırmalar da yapılmıştır.

Avatar

İdil Cemre Öztep

Üyelik Tarihi:  10 Şubat 2018

Yöntem:
Bireysel ve Çift Psikoterapi
Bireysel ve Grup Psikodrama
Cinsel Terapi
Çocuklarla Yaratıcı Drama

Konular:
Aile İçi İletişim / Çocuk ve Ebeveyn İlişkileri
Ebeveyn Becerileri
Varoluşsal ve Yaşama Yönelik Anksiyete
Şiddet ve Travma
Öfke kontrolü
Depresyon
Genelleşmiş Kaygı Bozukluğu
Bireyselleşme / Kendini Tanıma
Kendilik
Seçim ve Kararlar